Futbol ve Sinema ya da Sinema ve Futbol

Futbol ve Sinema ya da Sinema ve Futbol
0

Dünyanın neresinde olursa olsun hemen herkesin ilgisini çeken iki tutku olan futbol ve sinemanın yolları elbette defalarca kesişmiştir. Birçok filmde futbol hikayenin ana konusu olduğu gibi arkaplanda önemli bir öğe olarak da beyazperde de meşin yuvarlak sık sık karşımıza çıkmıştır. Bu iki tutku iyi bir yönetmenin elinde ustaca birleştirildiğinde elbette tadından izlenilmez bir hale geliyor ve koltuklarımızda mest olurken buluyoruz kendimizi. Bu yazımda sizlerle futbol temalı veya içinde yoğun şekilde futbol barındıran en beğendiğim filmlerden bahsedeceğim.

İzlediğim futbol filmlerine kendi beğeni sırama göre değineceğim fakat listenin en üst sırasında olan The Damned United‘ı daha önce uzun uzun incelediğim için ayrıca bu yazıda yer vermiyorum. The Damned United’la ilgili yazıma burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

looking_for_ericİkinci sırada bahsedeceğim film ise Ken Loach imzalı, Eric Cantona’nın da kendisini oynadığı 2009 yapımı Looking for Eric. Hayat futbola fena halde benzer temalı filmimizde sıradan birinin futbol aşkıyla ve özellikle Cantona hayranlığıyla kaybetmek üzere olduğu hayatını yeniden kazanışını izliyoruz. Film gerek endüstriyel futbola alttan alta göndermeleriyle, gerekse hala anlaşılmakta zorlanan futbol filozofu Cantona’nın aforizmasal replikleriyle ön plana çıkıyor. Sinemada futbolu konu edinen diğer filmlerin tersine futbolun birleştirici ve güzel yanları izleyiciye aktarılmaya çalışılmış.  Düşük bütçeli bir Avrupa filmi olmasına rağmen hareketli sahneleriyle ve senaryosundaki gerçek üstü öğeleri başarılı ve abartısız bir şekilde kullanmasıyla bu çok düşündüren film eğlenceli ve hareketli bir hal alıyor. Cantona, bildiğimiz Cantona ve her zaman ki doğallığı ve karizmasıyla karşımızda filmin baş rolündeki Eric Bishop karakteriyle karşımıza çıkan Steve Evets ise takdire şayan bir oyunculuk sergiliyor. Futbolu seviyorsanız ve herhangi bir tribünün havasını solumuşsanız bu filmi de seveceğinize şüphem yok.

Üçüncü sırada bahsedeceğim film ise artık klasikleşmiş ve bir çok sinemasever taraftarın hayatında iz edinmiş Green Street Hooligans. Aslında hayatımıza girdiği 5 yıldan bu yana bir çok kişi için efsane bir film haline geldiği için çok fazla bahsetmem yersiz. Yüzüklerin Efendisi’ndeki Frodo rolüyle tanıdığımız, sevdiğimiz Elijah Wood’un başrolünü oynadığı 2005 yapımı Green Street Hooligans, futbolla çok fazla ilgisi olmayan birinin kendisini West Ham United tribünlerinde bulması ve erkekliğin ne anlama geldiğini öğrenmesinin hikayesi. Futbolun ve holiganizmin beşiği İngiltere’de bir West Ham – Millwall kavgasının ortasında buluveriyorsunuz kendinizi. Holiganizmi bu kadar içeriden ve samimi bir şekilde eleştirebilmesi ve futboldan uzak kişilerin sadece tu kaka dedikleri bir konuda “durun bir dakikada evet kötü bir şey olabilir ama bunun nedenleri  ve vazgeçilmez güzellikler de var…” diyebildiği için bu kadar büyük başarıyı yakaladığını düşünüyorum. Ayrıca belirtmeden edemeyeceğim özellikle DVD satışları büyük bir başarı kazanan filmin, sadece isminden bile daha çok para kazanabiliriz düşüncesiyle  2009 yılında çekilen Green Street Hooligans 2 filmi birincisi ne kadar iyiyse o kadar kötü.  Kötü bir hapishane filmi olan birinci filmle herhangi bir bağlantısı bulunmayan, bir devam niteliği de taşımayan ikinci film tam anlamıyla bir zaman kaybı.

footballfactoryDördüncü sırada yine bir holigan filmi olan The Football Factory yer alıyor. Green Street Hooligans’dan daha gerçekçi bir senaryoya sahip olsa da daha kötü bir sinemayla perdeye aktarıldığı için ancak dördüncü sırada yer alabilen filmin yönetmeni elbetteki İngiltere’den; Nick Love.  The Football Factory’de futbolun ideolojilerle olan ilgisi de biraz ön plana çıkıyor. Tribünlerde kurulan arkadaşlıkların, paylaşın duyguların ve beraber girilen kavgaların yanı sıra gerçeğe uygun olarak rant ve saygınlık peşinde olan tribün amigolarının da gerçekçi bir dille gösterilmesi zaman zaman iyi niyetli futbol aşığı izleyicileri rahatsız etse de başarılı çekilmiş ve filmin bir çok sahnesinde yer alan tribün kavgaları sahneleri filmin izlenilebilirliği son derece arttırıyor.

Beşinci sırada bir Türk filmi hepimizin canı cananı Kemal Sunal’ın oynadığı Gol Kralı yer alıyor. Aslında Beşiktaşlı yönetmenler Memduh Ün, Osman Seden ve Kartal Tibet sayesinde yerli sinemamızda futbol bir çok filmde yer almıştır. 1980 yılında Kartal Tibet’in yönettiği Gol Kralı’nın senaryo kadrosunda da yine aynı ekip yani bir zamanlar Beşiktaş’ın santraforu daha sonra da ülkemizin en iyi yönetmenlerinden biri olan Memduh Ün, Türk sinemasının en iyi işlerinde her zaman mutlaka bir aşamada imzası olan Osman Seden ve yeşilçamda senaryo denilince ilk akla gelen isim olan Bülent Oran. Filmi zaten hepimiz ezbere biliyoruz :)

Altıncı sırada bahsedeceğim film ise Jason Statham’ın rol aldığı 2001 yapımı Mean Machine. Futbolda efsane bir futbolcunun kaçırdığı penaltıdan sonra ya da iyi bir kalecinin yememesi gereken bir golü yediğinde hayatının tamamen değiştiği bir çok örnek vardır.  Mean Machine’de bir zamanlar ülkenin en iyi futbolcusunun hapishaneye düşmesi ve burada futbol hayatının yeniden başlamasını konu alıyor. Senaryo için basit bir senaryo diyebiliriz, yer yer kopukluklar ve kolaya kaçmalar göze batıyor ister istemez.  Filmin çok birşey anlattığını söyleyemem fakat son derece eğlenceli ve sürükleyici bir film ve yazıma eğlencelik futbol filmi kayırması ve avantajıyla giriyor.

Yedinci sırada Goal! , Goal! 2 ve Goal! 3 birbirini tamamlayan seriyi yazacağım. Bir futbolcunun arka sokaklarda nasıl keşfedildiğinden başlayarak nasıl dünyayının en iyi takımlarına transfer olduğuna ve kariyerindeki iniş-çıkışların hayatını ve çevresini nasıl etkilediğine kadar özellikle bizim gibi biraz yoksul ve bizden çok daha yoksul bir çok futbol ülkesindeki tüm çocukların gece yatarken hayalini kurduğu yaşam ve kariyerin ayrıntılı, eğlenceli bir anlatımı. Seri boyunca Zidanne , Casillas gibi dünya futbolunun en önde gelen bir çok oyuncusunun da bize eşlik etmesi tüm yapımlar içerisinde en çok kazanç sağlayan yapım olmasında büyük etki etmiş olsa gerek.

victorymovie

Sekizinci film ise Victory , televizyonlarda izleyip çocuk yaşlarımızda hepimizin aklında kalan ismiyle Zafere Kaçış . Pele, Osvaldo Ardiles, Bobby Moore gibi adı çoktan tarihe yazılmış futbolcuların yer aldığı filmde hepimizin en çok aklında kalan isimse yine her zaman k i gibi kahraman Sylvester Stallone. Her şeyin en iyisi olduğunu düşünen Almanların, Alman Milli Takımına karşı tutsak futbolcularla düzenledikleri maç ve tutsak futbolcuların kaçış hikayesini konu alan film. Ülkemiz televizyonlarında sık sık gösterilmiş ve bir çok erkek seyircinin hafızalarına kazanmıştı.

Dokuzuncu sırada 2003 yapımı Das Wunder von Bern yer alıyor. Mucizelere inanır mısınız? 1954 yılı Dünya Kupası finallerinde dönemin yenilmez takımı Macaristan gruplarda 8-3 yendiği Almanya’yla finalde tekrar karşılacaktı ve tüm dünya 28 maçtır yenilgi yüzü görmeyen zamanının futbolunun çok üstünden oyun oynayan Macaristan’ın kupayı kazanacağına inanıyordu. Fakat Almanya daha iki hafta önce 8 tane yediği Macaristan’ı uzatmalarda üstelik geriden gelerek mağlup edecekti. Almanların en çok duygulandığı tarihi olayları birbirine bağlayarak gelişen filmin yönetmeni ise Sönke Wortmann.

Onuncu film ise filmin değil ama romanın hatrına 1997 de filme alınan Fever Pitch . Bir Arsenal aşığı olan Nick Hornby’nin otobiyografisinden kendisinin senaryoya aktardığı film kitabı okuyanlarda ister istemez bir hayal kırıklığı yaşatacak olsa da izlenmeye değer fakat yeri gelmiş futbolu seven fakat hala bu kitabı okumayan birileri kalmışsa kitabı da önermeden edemeyeceğim.

Buraya kadar değinmeye çalıştığım filmler hikayesi futbol olan filmlerden kendi beğenilerime göre  ön plana çıkanlardan bazılarıydı, fakat daha fazla futbol filmi görmek istiyorsanız yine kendimi göre sırasıyla bazı filmlerinde adını anmadan geçmeyeyim. Sırasıyla çinden futbol geçen beğendiğim diğer filmler ; My Name is Joe ( 1998 ) yine bir Ken Loach filmi :), Purely Belter (2000) Mark Herman’ın filmi, There’s Only One Jimmy Grimble ( 2000) John Hay’in filmi, Bend It Like Beckham (2002) Gurinder Chadha’nın filmi, Kicking & Screaming (2005) Jesse Dylan.

* İsmini hatırlayamadığım birkaç film daha var,hatırıma geldikçe yazıyı güncelleyeceğim ayrıca  unuttuğumu veya görmediğimi düşündüğünüz filmleri lütfen yazın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir