Hiçbir Yere Ait Olmayan Adam

İstanbul’u hiç özlememişim, ne de İstanbul’un içindeki kimseyi fakat gittiğim yerlerde de çok kısa bir süre sonra mutsuz hissediyordum kendimi. Sanırım durmak bana göre değil. Ben sürekli gitmeliyim, sürekli hiç tanımadığım insanlar görmeli, sürekli hiç bilmediğim sokaklarda gezmeliyim.

Bu hayat öylesine yordu ki beni tahammül sınırlarım çok daraldı. En ufak bir sıkıntıda vazgeçebilirim her şeyden. Kaybetmek artık sıkıntı değil benim için, aksine alışkanlık. Evime yaklaştıkça artan sıkıntım evin içinde boğmaya başladı beni, sokağa çıktığımdaysa bir başka çirkindi insanlar. Bu şehrin pis havasının değdiği hiçbir şeyi sevmiyorum. Bu İstanbul, İstanbul dedikleri nataşalar, pezevenkler, iki yüzlüler, sahtekarlar, çıkarcılar memleketi… Biz İstanbul’u 1453’te aldık ama bu kanı beş para etmez “paracılar” da bizi yıkarak işgal ettiler İstanbul’umuzu…

En güzel yerlere gökdelenler diktiler, en güzel masalların mekanlarını restorantlara çevirdiler, en güzel yalıları yakıp otopark yaptılar.

Bu İstanbul’u sevmiyorum ben, bu İstanbul’da nefes alamıyorum. Bu ciğeri beş para etmez namussuzlar nerden gelip de mahfettiler dünyanın en güzel şehrini? Hani okuduğumuz İstanbul masalları? Şimdi ki İstanbul kıytırık bir polisiye romanı bile olamaz.

Bu şehir pislik içinde… Bu şehiri temizlemeli…

Fakat nereye kaçsam bu namussuzlarla karşılıyorum, her yerdeler, her taşın altında çıkar sağlayabilecekleri kırıntılar arıyorlar. Cânım memleket umurlarında bile değil. Çünkü onlar bu memlekete bu topraklara ait değiller.

Onlar bu memlekete kirli ellerini, pis suratlarını ve haram paralarını getirdiler, burada nefes almaya bile hakları yok! Suyumuzu bile içmemeliler.

Şimdi iyi niyetlerimi boğazın kirli sularına döküyorum, kim bilir belki temizlenir boğaz iyi niyetlerimle. Banaysa nefessiz geceler kalıyor.

Ben artık buraya ait değilim.

Ben artık hiçbir yere ait değilim.


Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık