”Dünyayı tek başıma kurtaramayacağımı gayet iyi biliyorum. Ancak haksızlığa karşı hep ön saflarda olacağım.”
Slaven Bilic
Bugüne kadar birçok veda yaşadık. Kimler geldi kim geçti bu kulüpten. Kimi gerçekten hakkediyordu beyazımızı kimi ise siyahımıza dahi layık değildi. Ne efsaneler ne şampiyonlar gelip geçti de hiçbir gidiş onunki kadar koymadı.
Bilic bizi şaşırtmadı. Beşiktaş’a geldiği ilk günden bu yana varını yoğunu takım için harcayarak cesur ve kendi deyimiyle sosyalist bir takım yarattı. Başarmıştı, elindeki çok kısıtlı imkanlara rağmen taraflı tarafsız herkes Beşiktaş’ın oyununa saygı duyuyordu. Saha içinde ve dışında birçok sorunla savaşırken elbette o da zaman zaman hata yaptı ama hiçbir zaman taraftar ona kızamıyordu. Kartal bakışlarının arkasındaki umut dolu gözlerine her baktığımızda içimizden aynı besteyi söylememize neden oluyordu; Çocuklar inanın, inanın çocuklar, güzel günler göreceğiz, güneşli günler…
Şampiyonluk şarkıları söyleyemiyorduk belki ama onu takımın başında sahada gördüğümüzde işte diyorduk bizim adam, adam…. Tıpkı Rıza Çalımbay’a, Ziya Doğan’a, Rasim Kara’ya dediğimiz gibi. O takımın başında yedek kulübesine doğru yürürken Metin- Ali- Feyyaz eski İnönü Stadı’nın tünelinden sahaya çıkıyor gibi hissediyorduk.
İstediği transferler yapılmıyor, yönetim bir türlü gereken desteği sağlayamıyordu ama o kolu kırıp yeni içinde bırakarak tek başına mücadelesine devam ediyordu. Yorgunluğu yüzüne vursa da bizim için gülümsüyordu. Çünkü o doğuştan bir liderdi.
Her haksızlığa meydan okuyan Bilic’in boynu birtek Beşiktaş’a karşı kıldan inceydi.Tüm ülkenin gözü önünde şampiyonluk elimizden alınırken kendisini kurtarmak isteyen yönetim günah keçisi olarak onu seçti. O orda biz burada kahrolduk, yine kötüler kazandı.
O veda konuşmasını yaparken sol yanım acıdı, insan yanım, Beşiktaşlı yanım…